22 Kasım 2024 Cuma

İstanbul, Türkiye

Hayırsızada Vakası, İstanbul´da Toplatılan Köpekler

Image

1910 yılında İstanbul'da yaşanan köpeklerin toplatılması olayı, Osmanlı döneminde hayvan hakları tarihinin en tartışmalı olaylarından biri olarak bilinir. Bu olay, "Hayırsızada Sürgünü" veya "Hayırsızada Vakası" olarak anılır ve İstanbul'daki sokak köpeklerinin toplatılıp Hayırsızada'ya (bugünkü Sivriada) sürgün edilmesiyle ilgilidir.
 
Olayın Arka Planı:
yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başlarında İstanbul, hızlı bir modernleşme sürecine girmişti. Avrupa'dan etkilenmiş yöneticiler, kentin "Avrupai" bir görünüme kavuşmasını arzuluyordu. O dönemde sokak köpekleri İstanbul’un önemli bir parçasıydı. Halk, köpeklerle iç içe yaşamaktaydı; köpekler hem sokakları koruyor hem de şehrin bir parçası olarak kabul ediliyordu.
Ancak, II. Abdülhamid döneminin sonlarına doğru artan şikayetler ve Avrupalıların etkisiyle, köpeklerin şehir düzenini bozduğu ve ısırma vakalarının yaygınlaştığı öne sürülerek köpeklerin şehirden uzaklaştırılması kararı alındı. 1908'de II. Meşrutiyet sonrasında modernleşme baskısı daha da arttı ve İstanbul’un temizlenmesi projeleri hız kazandı.
 
1910 Olayı:
1910 yılında, dönemin İstanbul Belediye Başkanı olan Suphi Bey, İstanbul'da bulunan on binlerce köpeği toplatma emrini verdi. Yakalanan köpekler, İstanbul açıklarında yer alan Hayırsızada'ya götürüldü. Bu adada köpekler açlık ve susuzlukla baş başa bırakıldı, herhangi bir yiyecek ve su sağlanmadı. Köpeklerin çoğu burada telef oldu. Olay, halk arasında büyük bir üzüntüye ve infiale neden oldu. Köpeklerin feryatları, İstanbul'un sahillerinden bile duyulduğu söylenir.
 
Halkın Tepkisi:
İstanbul halkı, köpeklerin toplatılmasına ve böyle bir vahşete maruz bırakılmasına büyük tepki gösterdi. Sokak köpekleri, halkın günlük yaşamında önemli bir yer tutuyordu ve toplumsal bellekte köpeklere yönelik bu sürgün derin bir yara bıraktı. Halk arasında bu olayın, İstanbul’a ve devlete kötü şans getirdiğine dair inançlar yayıldı.
 
Hayırsızada Vakası'nın Sonrası:
Köpeklerin Hayırsızada’ya sürgün edilmesinin ardından şehirde yangınlar, depremler ve başka felaketlerin yaşanması, halk arasında bunun bir tür "ilahi ceza" olduğuna dair inançları güçlendirdi. Sürgün ve katliamın neden olduğu bu olumsuz atmosfer, o dönemin yöneticileri ve batılı modernleşme baskısı altında yapılan uygulamalar için eleştirilerin de hedefi oldu.
 
Bu olay, Osmanlı İmparatorluğu'nun son yıllarındaki modernleşme çabalarının, yerel geleneklerle nasıl çatıştığını ve toplumda derin izler bıraktığını gösteren trajik bir örnektir.