Hepimiz de bir yaşanmışlık bıkkınlığı mevcut. Sokaktaki insanların yüzlerine baktığım zaman geleceği düşünmelerini geçtim artık, anı bile yaşamaktan vazgeçmiş bir sendroma sahipler. Ne olduğu yerden memnun, ne de olmak istediği bir yer var. Bu durumun en büyük sebeplerinden birisi ekonomide ki ayarsız ve dengesiz tutum. Maaşlarının yetmediği ve ticarete atılmak isteyen fakat güvenini kaybetmiş insanların da evlilik kurumundan uzaklaştığını görmek şaşırtmıyor kimseyi. Son yıllarda düşen evlilik oranları, yükselen boşanma sayılarına baktığımız zaman da durumun ciddiyetine varabiliyoruz.
Gençlerin aile evlerinde ki o sıkışık düzenden kaçmaya çalışırken ayaklarına takılan enflansyon canavarı, kendi ayaklarının üzerinde durmalarına engel oluyor. Bunu aşamadıkları zamanda evlilik kurumu gözlerinde büyüyen bir imkansıza dönüşüyor. Akrabaların gençlere "Ne zaman evleneceksin artık?" Soruları oldukça demode ve rafa kaldırılan bir soru olmaya başladı. Zira, altın fiyatlarından haberdar olan akraba kişileri de bu evlilikere çok sıcak bakmıyor konuma geldi. Hele ki, anne ve babaların bu konuda ki rolü oldukça aktif olduğundan olası bir "Evlenmek istiyorum ben!" cümlesi, bir çok ailenin kabusu haline gelmiştir.
Son yıllarımıza baktığımız zaman belki de en önemli kurum olan, aile kurumumuzun yıkıldığını ve zedelendiğini görüyoruz. Bu şuan olmasada, ileri ki yıllarda ülkemizi etkileyecek bir duruma dönüşecektir. Zaten dip seviyelerde olan eğitim seviyemiz; pandemi ile beraber daha da aşağılara çakılmışken Şubat Ayında yaşanan tarihin en büyük felaketlerinden birisi olan Kahramanmaraş Depremi sonrası eğitime tekrar neşter vurulması, binlerce eğitimsiz üniversite mezunu çıkarmamız anlamına gelecek. Bu durum; hem genç nüfus sorunu yaşayacağımız ve hem de eğitimli ve kalifiyeli insan sorunlarıyla karşı karşıya kalacağımız anlamına gelmektedir.
Editör: KORAY GENÇTÜRK